KAYIP KALEM

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Dünyayı kurtarmak isteyen kadın

Bugün google gezintilerim sırasında tesadüfen bulduğum bir sitede bir yazı okudum "Dünyayı kurtarmak isteyen kadın ile Göhramon’un sohbetleri" evrim kuramının onyıllardır dünyada ve Türkiye’de çeşitli beyin yıkama yöntemleri ile “çürütüldüğüne” halkın inandırılmaya çalışılmasından (ve dahi bunun ciddi bir başarıya ulaşmakta olmasından) sıkılmış, kendi üzerine düşeni yapmak için gönüllü olarak bir araya gelmiş bir grup bilimsel araştırmacıdan, dükik ve göhramon'ın yazışamlarını anlatıyor.
"Mississippi kenarında çimlerde güneşlenip güzel bir roman okuyarak geçirmek yerine, odasına kapanıp sırtını kamburlatarak çeviri yapmakla geçiren" Dünyayı kurtarmak isteyen kadın dükik'e teşekkür ederim.

"Akıntıya karşı kürek çekmek ise bu, neden kürek çekmeye devam etmektedir? Neden uğraşmaktadır?"


diye soruyor ve cevaplıyor dükik
"... Bu diyarlarda daha radikal değişimler olursa da şaşırmayacağım (sanırım üzüleceğim sadece). Yani artık çok geç de olabilir. Ama bunun bir önemi yok. Düşündüm de, bu iş benim için biraz şöyle bir şey: mesela bir savaşın ortasında olsaydım, etrafa bombalar düşüyor herkes canını kurtarmak için koşuşup duruyor olsaydı, yıkılan bir duvarın altına sıkışmış birini görseydim, bacağı sıkışmış kurtaramıyor olsaydı, büyük ihtimalle ölecek olsaydı, durup yine de onu oradan çıkarmaya çalışırdım. Öyle sırtımı dönüp gidemezdim. Zaten az sonra ölecek birini kurtarmaya çalışmayı hiçbir zaman boşa harcanmış bir çaba olarak görmezdim."

Bir savaşın ortasında zaten az sonra ölecek birini kurtarmaya çabalayan ve bu çabayı boşa harcanmış zaman olarak görmeyen belki yanlız masal kahramanlarıydı. Belki masal kahramanları şu ya da bu şekilde unutuldu
hayır, dükik'in çabası boşa değildi. Olmamalı Bana ulaştı, bekli bu blogu okuyan başka insanlara da köprü kuracak bu nedenle yazıyorum.
dükik'e sevgilerimle

30 Temmuz 2008 Çarşamba

işsizim...

    Evleneceğimi düşünmezdim, ve aynı düşünen biriyle tanıştım. tanıştıktan 4 ay sonra evlendik :)
bu yazının çıkış nedeni birazda bu aslında. onun günden güne erimesine tanıklık ederek, çok sevdiğiniz birine hayat arkadaşınıza, yüreğinize yardımcı olamamak. çünkü kelimelerin kifayetsiz kaldığı zamanlardır işsizlik zamanları. somut bir şey lazımdır. İŞ.

İşsizim.

Yedi harflik bu kelimenin insanın üzerinde yarattığı baskı inanılmaz boyutlarda ve tehlikelidir. birçok kişisel ve toplumsal sorunun ana kaynağıdır işsizlik.

Büyük hayallerle üniversiteye gidildiyse ve seneler geçmesine rağmen işsizseniz bu baskı kişisel olarak çok daha güçlüdür.

    Ben, üniversiten sonra yaklaşık dört yıl işsizdim. ailem orta halli bir aile idi ve aileme ettirdiğim masraf sigara parasından ibaretti. aileniz sizi büyük umutlarla, sıkıntılar çekerek okuttuysa ve çok uzun bir süre ekonomik olarak taşın altına elinizi koyamıyorsanız , harcattığınız her kuruş yüreğinizi dağlıyor. zaman kavramı yok oluyor, boşluğa düşüyorsunuz. akşamları oturuyor gündüzleri yatıyorsunuz. belki bir kaçış insanlardan. ailenizin yüzüne bakamıyorsunuz, dışarı çıkamıyorsunuz çünkü çalışıp para kazanmaya kendi ayaklarınız üzerinde durmaya henüz başlamadığınız için adamdan sayılmıyorsunuz. çalışan birine gösterilen tavır ile size gösterilen tavır dağlar kadar fark ediyor.

    Üniversiteyi bitirdiğinizde tölerans vardır, siz uzun süre işsiz olabileceğinizi, işsizliğin ne olduğunu bilmezsiniz. Çevrenizdeki akrabalar, komşular hatta çekirdek aile bile nasıl bir işe gireceğinizi merakla bekler.

    Kuzenimle aynı bölümü aynı üniversite okuduk. o benden 2 yıl öndeydi yaş olarak da. 2 yıl önce bitirdi okulu. sıkı çalışarak torpilsiz bir şekilde maliya bakanlığı sınavlarını kazanarak uzman yardımcısı olarak işe başladı. Önünüzde öyle bir örnek varsa bittiniz siz :)

-okul bitti mi oğlum.
-kurban; evet bitti.
-napıyorsun şimdi.
-kurban; sınavlara hazırlanıyorum.
(en hoşuma giden dialog)- ne okumuştun sen?
-kurban; İktisat okudum
-yağni ney bu iktisat
(kuzenim iyi bir yerde ya :)-kurban; kuzenimle aynı bölüm.-eee iyiymiş.

evet başlarda sıyırabiliyorsunuz da, sonradan işsizlik uzun sürünce, siz o kadar azimli çalışkan olmayınca yada olamayınca, veya hayatın başka alanlarına ilgi duyuyorsanız, veya sağlam bir dayınız yoksa vs... kısacası işsizseniz artık kıyaslamalar başlar;

-kuzenin nasıl kazandı yağni? o niye iş buldu sen bulamıyorsun? komşunun bilmem neyi de iş buldu sen niye bulamadın?

şimdi kurban olarak bu sorulara nasıl cevap verebilirim ki?

-kurban; o (onlar) daha akıllıymış benden, -ben gerizekalıyım. verilecek başka cevap var mı? duyulmak istenen düşünülen bu. tembel veya düşük kapasiteli bir insansınız milletin kıstaslarına göre.

evet artık toplum içine çıkmak istemezsiniz, nasihat duymak istemezsiniz, kapıları kapatır kabuğunuza çekilirsiniz; insanlara ve hayata başka türlü katlanmak zordur.

dediğim gibi eşim, canım, bu sıkıntıları yoğun bir şekilde yaşıyor. eşim gibi milyonlarca insan var bu sıkıntıyı yaşayan.
yarın ne olacağımız belli değil. sağlığımızdan tebessümde olsa sevdiğimiz insanlarla gülümsemek ve hoş vakit geçirmekten vazgeçmeyelim. iş bulduğunuzda da iş ile ilgili sorunlar baş gösteriyor çünkü. yalaka, yalancı, tilki gibi kurnaz hayvan amir veya mesai arkadaşlarınız oluyor. maaşınız yetmiyor, iş dışında sadece uyku yemek gibi temel ihtiyaçları giderebiliyorsunuz sadece. vs vs vs. sorunlar bitmeyecek yani. baki olan sorun sıkıntı. insanın insana dolayısıyla kendine layık gördüğü bu. biz elimizden geldiğince gülelim, hayatın sevdiklerimizin, var olan hayvanlaşmamış insanların değerini bilelim, yaşayalım yaşatalım.

Aşkım, seni çok seviyorum. hayat akıp gidiyor, beraber olsun sıcacık olsun.

Sevgiyle.

ayaküstü kitap okuma

ulaşım araçlarında rastlıyorum; işe gidip gelirken ayakta kalan yolculardan bazıları kitaplarını ayaküstü okuyorlar. çok garibime gidiyor. o kalabalık arasında, ayakta iken kitap okunması. gerçekten anlıyorlar mı okuduklarını? yoksa birbirine bu kadar yabancı insanın daha doğrusu birbirimize bu kadar uzakken, göz göze gelmemek için tavan dahil her yere bakarken, kalabalık kitle ulaşım araçlarında tensel temas zorunluluğu, kişisel çemberin yok olması ve alarm halinden uzaklaşma çabası mı? bana son söylediğim gibi geliyor, yada eskiden olan kitap okuma alışkanlığımı acı bir tebessümle hatırlattığından bu azme, bu ciğere pis diyorumdur :)

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Baba beni okula gönderme



Çünkü gönderirsen 23 yıl sonra bir gece yatağımdan kalkıp
"Saat sabahın 4'ü uyumadım neden mi? Çünkü bütün yorucu temposuyla beni yutmaya hazırlanan bir gün yok önümde. Çünkü fena halde ve sinir bozucu düzeyde işsizim. Üniversite mezunu, 30 yaşında ve hertürlü koşulda nefes almadan başını işten kaldırmadan çalışmaya hazır ve işsiz.
Öfkeliyim çünkü bugün nüfuslu tanıdıkları sayesinde rahatlıkla iş bulan binlerce kişi şimdi rahat yataklarında derin derin uyuyor. Öfkeliyim çünkü ben sabahlara kadar uykusuz kalıp ders çalışırken onlar yine uyuyordu." satırlarını yazacağım. Çünkü iş bulmak adına çaldığım her kapının yüzüme kapanmasından yorgun düşsemde giymek zorunda kaldığım topuklu ayakkabılar yüzünden ağrıyan ayaklarım izin vermeyecek uyuyabilmeme...

Baba beni okula gönderme cünkü televizyona boş boş bakamayacağım , kadın proğramlarından zevk alan sanşlı çoğunluktan olamayacağım. Magazin habelerinden kusasım gelecek,ne Hülya Avsarın selülitleri umrumda olacak ne bilmem kimin sevgilileri
işin kötüsü ana haber bültenlerinden de kusasım gelecek her geçen gün hayatın daha kötüye gittiğini görüp canım acıyor olacak
Baba beni okula gönderme hayatımın geri kalanı mutsuz geçecek bilen ve düşünen verilenle yetinmeyen insan (ki insanın doğasıdır diye bilirim ama boşver)...mutsuz oluyor bu dünyada
Baba beni okula gönderme farzet ki 7 yaşında okulun kapısında lüttfeen baba beni oraya göndermeeee diye ayak diretip ağlayan saçı kırmızı kurdaleli kız çocuğuyum hala ...
Baba istifa et devlet memurluğundan bir dağ köyüne yerleşelim televizyonumuz olmasın sen bana domates ekmeyi öğret ben domatesin kokusundan mutlu olayım. çünkü domatesin de kokusu yok artık...bir de çok pahalı
Boşver baba hadi 23 yıl öncesine dönelim sen gonderme beni okula gidip bir dağ köyüne yerleşelim küçük bir bahçemiz olsun evimizin önünde domates ekelim.

Yabanci Muzik


Siirlerden Secmeler



25 Temmuz 2008 Cuma

kayıp kalem

    Garip geliyor böyle ortaya konuşmak; denize, şişe içinde küçük notlar bırakmak gibi.

    Eşimin söylediği gibi nefes almak için mi açtık bu bloğu?

    Bilmiyorum?

    Bu bloğu eşe dosta da söyleriz, uzaktan selam ederiz birbirimize, belki şiirle, öyküyle, belki güleriz karşılıklı küçük bir karikatürle, fıkrayla... (mesela müzik kısmına herkesi memnun edecek değil bizi memnun edecek parçalar koyduk :) işyerinden açıyorum dinliyorum çok sevdiğim parçaları. ) belki denize bıraktığımız küçük yelkenlilere binenler olur küçük adamıza uğrar arada. karşılıklı demli çay içer, cigaralarımızı yasaksız tellendirir sohbet ederiz en demlisinden yine :)

    Kalemim yoktu ama kitaplarım vardı; onlar kapılarıydı evrenin. şimdi tozunu bile almıyorum. bir iki filmde görmüştüm kitaplıktaki kitaba elinizi uzatırsınız ve elinizde toza dönüşür kitaplar, yıllar yılı kalmıştır ve çürümüştür orada.
evet. Modern hayatın ettiklerine katlanabilmek zihnini, duyularını açık tutabilmek zor benim için.

Eşimle baktığımız avlu bu aslında.

Kaçış.

Bu nedenle kitap okumayı bıraktım belki de. Çok fazla "belki" kelimesi kullanmak az düşünmeye başladığımı hissettiriyor:(

    Goethe'nin "Genç Wertherin Acıları" kitabında;" insanın nasıl ki fiziksel olarak acılara dayanabileceği bir eşik varsa ruhsal olarak da bir eşiği vardır, ruhsal eşiği geçtiğinizde ya delirirsiniz yada intihar edersiniz" diyordu. Hayata dair öğrenme, anlama güdüsüyle çevreye bakma, araştırma, okuma zihninizi yakabilir duyularınız acıyla inler. insanoğlunun bencilliğini, vahşi hayvanlığını ve kendi zayıflığınızı, çaresizliğinizi kaldıramazsınız ayık kafayla. bağımlı olmanız gerekir delirmemek yada intihar etmemek için. tinerci, alkolik, esrarkeş olabilirsiniz yada bütün gün pc başında chet yaparsınız, oyun oynarsınız benim gibi, tv izlersiniz en dangalak programları, en dangalak sunucuları bile.

Kendi yarattığımız bataklıkta yitiyoruz.

burada bulur muyuz kendimizi? tabi ki hayır. amaç eşimin de dediği gibi biraz nefes alabilmek, küçük bir pencere açmak. Günlük hayatın koşuşturmacasında, biraz da belki yeni arkadaşlar ve tabi ki dostlarla, hiç olmadı kendi kendimize bir şeyler yapmak.

çok paylaşmıyor, düşünmüyor, güvenmiyoruz. kelimelerle aramız pek iyi değil o nedenle belki de.

kelimeler çoğalsın, kalemimiz kaybolmasın. kaleme dair izler bulmak umuduyla.

Sevgiyle,